
Keyifsiz haller bunlar… Memleket hakkını veriyor tam olarak cümbüşün… Ne yazık ki hiç de eğlenceli değil tanıklık ettiklerimiz. Yangındı, seldi, açlıktı, yoksulluktu, krizdi, pandemiydi yaşanan hengamenin bir adı… Diğer yönden acısıyla kıvranan bedenlerdi, mecali kalmamış omuz ve ayakların taşımaya çalıştığı… Daralan yüreklere, boğulan gönüllere pırıltısı yansımaz ki umudun ve bütünüyle yaşamın…
Hal böyle olunca sevinç ve neşenin izi yok bu topraklarda uzunca süredir… Zulümdür… Hüzündür… Ezcümle naçar haller… Yaprak kıpırdamayan yaz sıcağında ülkemin, kederli gözler karartıyor günleri. Gecenin karanlığı halt etmiş, ay ve yıldızların boğduğu zifiriye… Katrandır yani, çırpındıkça bulandığımız çukurlar… İnsanlıktan nasibini almamış haydutların elinde, bataklığın en dibinde tutsak halde düşlerimiz… Bilirim diridir hala.. Prangalarından kurtulmak için göğüs kafesinin zincirlerini kemiriyor hırsla…
Lakin sessizlik hakim… Büyük bir boşluk var, bilinmezliğin esirinde gizli… Saklı hülyalarda gezinip durur öylesine… Gel sen sen ol, terketme… Bırakma… Yitik zamanların, tansık öykülerine karışmasın kayıplarımız… Anka kuşu ol misal… Düşlerinde özgür dünya… Martı Jonathan… Hayal edelim hala, vakit varken kıyıya… Yel değirmenlerine esir olmaz rüzgar… Mahpusluk değildir adanın etrafını çevirmesi suların… Esaret boyun eğmektir. Kıyılarını her dalgasıyla aşındıran suya inat teslim olmayan adalara hasretiz… Teslim olmak yok! Boyun eğmek asla… Nihayetinde düştüğümüz yerden kalkacağız dimdik ayağa… İncindiğimiz yerden başlayacak yaralarımız sarılmaya… Yineliyorum; Gel bırakma…
Özlemini duyduğunuz her şeyin gerçeğe dönmesi umuduyla, aşkla…