
Girdap…
Bir gün yolda yürüyordum.
Bir şarkı duydum, kalbim acıdı…
Bu kadar…
– Umay Umay
Yürürken arşınladığın yollar, konuşurken ki sesinin tınısı, uyurken rüyalarına biriken bilinç altıların… Hep bir şeylerin yansımasıdır. Kaçmak istediğin hayaletlerle doludur ardın. O yansımalar da seni ardındakilere zincirleyip durur. Sen ne kadar kaçıp saklandığını zannetsen de aslında oralarda bir yerler pususunu kurmuştur bile. Anlamadan geçirirsin yıllarını…
Bir gün hiç beklemediğin anda çıkıverir karşına. Ne diyecek söz ne de çekip gidecek güç bulabilirsin. Okuduğun romanlardan, izlediğin filmlerden kopup gelir ansızın. Cümleler de yarım kalır, sahneler de…
***
Mesela çocukluk yıllarını düşün. Bitti sandığın oyunlar kaç kere yeni baştan yazıldı? Hayat da, anılar da oyun gibidir. Bittiğini düşündüğün yerden, yeni baştan çizilirler. Düşün! Kaç oyunu yeni baştan yarattın? En olmayacak yerde hangi kokular sızlattı burnunu? Gölgesine sığındığın vazgeçişlerinin kaçı kaybolup gitti karanlıklara?
Yağmur damlalarıyla örtülü şimdi toprak, boylu boyunca… Bak! Ölüler bile yeniden başlamak ister gibi sallıyor dünyayı. Gördüğün düşleri düşün. Hep öldü sandıklarımız aralamıyor mu perdeleri?
***
İçinden çıkılmaz bir girdabın, sonsuzluğa uğurlanışıyla doğmuş gibiyim mesela ben. Kafamda yine karıncalanmalar eşliğinde nice danslara kadeh kaldırışlarımı hatırlıyorum. Kaçırdığım gözlerimden çıkan ateşe meydan okuyuşlarım da aklımda… Şimdi biteni başlatmış olmuyor muyum yani?
Andıkça içimdeki yokluğu, ataklarım kendini ele verip durur. Bak mesela; bir şarkının nakaratını yüzlerce kez dinlemişte yine de ezberime alamamış gibiyim. Bu yüzden de hep baştan başlarım dinlemeye; belki ezber ederim umuduyla… Bu yeniden canlandırmak değil mi biteni?
Nereye gizlersek gizleyelim bitti dediğimiz her şey, bize başlangıcıyla geri gelir elbet… Ne bu girdap son bulur ne de yüreğimize ektiğimiz umut!
O halde gelmeli buralar ya da gitmeli uzak diyarlar…