
Aşina renkler dolanır başucunda hayalin… Gövel çınarlar boy verirken amansız, kökü dibi sarar vazgeçmemek için… Esen yel ne götürür ki… Olsa olsa yanağını okşar durur, bir vakit yeşillenen yaprakların… Güz dökerken hüznünü doğaya, toprak yutar kötülükleri… Filizlenir demi gelince gece… Uykusunda düşle can bulur canan… Bilemezsiniz…
Solgun renkler çok tanıdık değil mi bu zamanlar… Kirlenen yalnız düş olsa, bir tek onun adını verecek hain… Yıkıverip bütün günahları üstüne, çekilecek yine kenar köşesine… Sobelendi çoktan… Henüz haberi yok oyunlardan… Sesi kesiliyor şimdilerde tıknefes yaratıkların… Öcü görmüşüz gibi hissetmemiz ondandır belki…
İştah demiş can, yakınmış biraz oralardan… Canımızı yakan iştahsızlığımız değil ki… Nereden bileceksin hevesimizi kursağımızda komaya çalışan celladın zalimliğini… Memelere dayar başını bebek can havliyle… Soluksuz içer can katanı… Dudağının neminde saklıdır hayali, burnunun direklerinde sızlar hasretin çilesi… Tutunmalı tabi… Ayağa kalkıp dikecek başını göklere… Sevecek, sövecek, incinecek ama asla pes etmeyecek… Mayasında direnç var… Ardına umut eklemiş katar… Soluklandıkça kudret bulacak, dayanakları yıkılmazlardan…
Türkülenirsin lakin yine de bu vakitler yabancısındır kendine biraz… Literatürde adı var yabancı korkusunun… Yabancılaşan sensen ne diyecek, kendinden korkuyorsan ne olacak… Bu suallerden de, kendinden de… Esasında ürkersin, süklüm püklüm hallerden…
Derinlerinde kıvranıp durur da sancısı, uğramaz mı sana… Boş geçmez elbet… Sırasını savdıkça döner döner bir uğrar sana… Kötü alışkanlıkları var zamanın, yineler döngü sürdükçe… Hem de iştahlı ataklara kalkar, sen yerinden bile kalkmak istemezken… Halsiz hallerin de bitişi var… Su toprağa yürür, canı gelir umudun, filizlenir yaşam… İştahlı söyler kaybedenler türküyü, kalkmak için düştüğü yerden ayağa… İncindiğin yerden iyileşirsin evvela…
Ustayla seslenelim o halde;
“Yeter ki gün eksilmesin penceremizden…”