
Yoksulluğun içine doğdum.
Bembeyaz, kolalı yakalı kara önlüklerle bitirdim ilkokulu.
Bilinçsiz, kontrolsüz, yol göstericisiz ve amaçsız bir şekilde ortaokulu, liseyi ve üniversiteyi yoksulluk içinde bitirdim.
Çaresizliği, umutsuzluğu dibine kadar yaşadım işsiz kaldığım dönemlerde.
Karın tokluğuna çalışmanın insanı nasıl olgunlaştırdığını, yaşlandırdığını yaşayarak öğrendim.
Hep işsiz değildim elbette.
Yaşıtlarımın çoğunluğu kafelerde ana-baba parası yiyip gününü gün ederken, icraya düşen borçları ödeyebilmek için ömrümü yok yere heba etmenin acısını yaşadım yıllarca…
Bir tek kuru ekmekle iki gün nasıl karın doyurulacağını bilenlerden oldum.
Dolmuşa verecek para olmayınca kilometrelerce yürümenin bacakları nasıl güçlendirdiğini de tecrübe ettim.
Yaşadığım her anın öncekilerden daha kötü olduğunu düşündüm ve ömrümü boşa tükettiğim hissini üzerimden hiç atamadım.
Tüm bu sıkıntıların arasında az da olsa güneş gibi içimi ısıtan anlar da olmadı değil elbette!
Geldiğimiz noktada ise sürekli ‘Mandıra Filozofu’na özenen bir kişiliğe bürünmüş olmanın şaşkınlığı içerisindeyim.
Yokluğa, yoksulluğa karşı hayatta kalma mücadelesi verirken yitirdiğim gençliğimi geri getirmenin, yolunu, yöntemini bilen ya da bulan varsa yardımcı olmasını önemle arz/rica ederim.
Saygılarımla.